- Temelde iki kardeşin psikolojik açıdan yaşadıklarına aynı zaman diliminde, kendi açılarından bakış sağlayan filmde, insan unsuru ve onun yaşam içerisinde cinnete sebebiyet verebilen politik bir dünya ile iç içe anlatımı tercih edilmiştir. Filmin temel konusu olan politik duruşu bir kenara aldığımızda Abluka genel olarak erkek dünyası ağırlığında bir anlatıma sahip. Bütün kollarda erkek iktidarını görmek, erkek egemenliğini görmek mümkün.
Emin Alper’in Tepenin Ardı’ndan sonra yönettiği ikinci uzun metraj filmi Abluka, iki kardeş üzerinden yola çıkarak siyasi olaylar çerçevesindeki yaşamlara odaklanan bir film. Yönetmen, Abluka ile 20 yıldan sonra devlet adına gizli bir görevle şartlı tahliye edilen Kadir ile belediye için köpekleri tüfekle vurarak öldüren ve sonra onları imha eden kardeşi Ahmet’in kısa bir zaman dilimi içerisindeki yaşamlarına odaklanmaktadır. Temelde iki kardeşin psikolojik açıdan yaşadıklarına aynı zaman diliminde, kendi açılarından bakış sağlayan filmde, insan unsuru ve onun yaşam içerisinde cinnete sebebiyet verebilen politik bir dünya ile iç içe anlatımı tercih edilmiştir. Filmin temel konusu olan politik duruşu bir kenara aldığımızda Abluka genel olarak erkek dünyası ağırlığında bir anlatıma sahip. Bütün kollarda erkek iktidarını görmek, erkek egemenliğini görmek mümkün. Alper’in ilk filmi Tepenin Ardı’nda da aynı durum söz konusuydu.
Abluka’da, Kadir ve Ahmet’in kendi yaşamları içerisinde karşılaştıkları olaylar ve bunların çerçevesinde içinde bulundukları psikolojik duyumsamalara değinilmektedir. Kadir’in 20 yıl hapis yatması bir erkek olarak cinsel açıdan yaşadığı boşluk ile pekiştirilirken, bu boşluğun doldurulması adına ise Meral unsuru kullanılarak karakterin cinsel açlığı gösterilmek istenmiştir. Filmin neredeyse tek kadın karakteri olan Meral, bir erkeğin yaşadığı takıntı ve cinsel boşluk adına kullanılan bir figür olarak sunulmuştur. Bu durumun hikâyeden kaynaklandığını bir tarafa koyarsak, sinemada kadın varlığının ilk yıllarında olduğu gibi erkek iktidarının açıklanmaya çalışılmasındaki bir arzu nesnesi olarak kullanıldığı söylenebilir. Buna bağlı olarak cinsel bir dürtü ile Meral’e karşı uyarılan Kadir bir taraftan kardeşine “Milletin helaline bakıp harama bulaşma” demesi ile aslında kendi iç sesini dizginlemeye çalışırken, bir taraftan da Meral’e olan cinsel dürtüsüne hâkim olmaya çabalamaktadır. Her gece Meral’in seks sırasında çıkardığı sesleri büyük bir dikkatle dinlemesinin ve ardından sigarasını yakmasının bu konudaki boşluğunun bir belirtisi olduğu söylenebilir. Filmdeki arzu nesnesi olarak konumlandırılan Meral, bu konudaki görevini tamamlamıştır.
Ahmet ise, karısının başka bir adamla kaçmasından dolayı erkek olarak gururu incinen taraftır. O erkeğin sarsılan iktidarının temsili olurken, bir taraftan da bu durumu işinde ortaya koyduğu acıma duygusundan arınarak sunmaktadır. İnsanlara karşı kuramadığı iktidarını bir tanrı vazifesi ile canını aldığı köpekler üzerinde kurmaktadır. Fakat mesai saatinin sona ermesi ile kendi iktidarının yıkıldığı dünyasına geri döner. Bu durum Ahmet’te herkesten kaçma ve saklanma dürtüsünü doğurmaktadır. Yaşantısını obsesif kompulsif bir hale sokup, kimsenin yaşamına dokunmamasını, bulaşmamasını, adeta kendini görmezden gelmesini tercih etmektedir. Köpek avı sırasında elinden kaçan Coni ise onun bu yoldaki en büyük yoldaşı olmuştur. Coni, Ahmet’in köpekleri öldürürken büründüğü acımasız tavrının altında iyi ve merhametli birinin bulunduğunu da göstermiştir. Bu durum ying-yang felsefesi ile özdeşlettirilebilir: Tüfek, Ahmet’in kötü tarafını ortaya çıkarırken; Coni, Ahmet’in içindeki iyiyi çıkarmıştır. Yani her iyinin içinde kötü, her kötünün içinde de iyi mevcuttur.
Küçük insanların dünyasının anlatıldığı filmin genel anlamda karmaşık bir senaryoya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Konu olarak her ne kadar evrensel kodları içerisinde barındırsa da kemik çerçevede yerelliğin hâkim olduğu görülmektedir. Umumi bir konu çerçevesinde Kadir ve Ahmet’in hayatlarına, özele odaklanmalarımızla da aslında kişisel bir hikâye olduğunu çıkarabiliriz.
Kadir’in şartlı tahliyesine geldiğimizde ise; şartlı tahliyenin şartları herkesi ilgilendiren bir konu olarak çıkıyor karşımıza. Bu durum hayatlarımızın her anının “Güvenlik Çemberi” ile ablukaya alındığını, hepimizin bu abluka içerisinde yer aldığını göstermektedir. Hepimiz gözetleniyoruz, hepimiz BBG’nin içerisindeyiz. Kadir bir taraftan ona öğretildiği gibi çöplerde “anti” durumlara karşı araştırma yaparken, bir taraftan da çevrede olup bitenlere karşı rapor tutmakta, muhbirlik yapmaktadır. Tuttuğu raporlarlar doğrultusunda her hangi bir davranışı nedeni ile hoşuna gitmeyen ya da kendine zıt giden birine örgüt temsilcisi olabileceği hakkında beyanlarda bulunmaktadır.
Politik göndermelerin eşiğinde geçen filmde rüya ve gerçeklerde birbirine girmiş durumda. Bu durumun en belirgin örneği ise son sahne ile verilmektedir. Film boyunca Kadir’in kendi dünyasında yarattığına inandığımız unsurların aslında gerçek mi değil mi olduğu yönetmen tarafından muallakta bırakılmaktadır. Film izleyici ile ilerlerken, soru işaretlerinin çözümü de izleyiciye kalmaktadır. Alper, neyi nasıl yorumlayabileceğinizin açık olduğu bir son ile baş başa bırakıyor seyircisini.
Filmi teknik olarak incelediğimizde ise, son derece başarılı ışık kullanımı ve görüntü yönetiminden bahsedilebilir. Yapımın genel havasına bağlı olarak karanlık sahneler doğru kullanılmış, bu sahnelerdeki psikolojik duyumsamayı yönetmenin ışık ile doğru yakaladığını söyleyebilirim. Görüntü yönetimi de sahnelerin geneli açısından incelendiğinde ortaya iyi bir iş çıkmıştır.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.
Filmin alt metinlerine değinmemek haksızlık olur sanırım. Filmin adı Abluka: Kentsel dönüşümün ortasında her geçen gün işgal edilen bir mahalledeki abluka (filmin ilk sahnelerinde çok güzel anlatılır görüntülerle), polisin kuşatmasında bir abluka, örgütün kuşatmasında bir abluka, bireyin ekonomik olarak ezilmişliği ve ona çizilen rolü bir abluka, psikolojik olarak kuşatılmışlık, amaçsızlık, ötekileştirilmiş olmak bir abluka.