A Woman Under the Influence (1974) – John Cassavetes

A Woman Under the Influence (1974) – John Cassavetes

Share Button

Sosyal baskılar ve toplumsal rollerde kadınlar çoğu kez kendilerine biçilen rolü oynamak zorunda kalırlar. Bir şekilde mutsuz sonlu bu oyunun parçası haline dönüştükleri gibi, iç dünyalarında kopan fırtınaları da sakinleştirmek zorundadırlar. Diğer türlü toplumdan izole edilmeleri an meselesidir. Bu dışlanmayı yaşamamak için, sahte rollerine sıkı sıkıya tutunan bir kadını merkeze alan A Woman Under the Influence (Etki Altında Bir Kadın), kendisine biçilen “anne” ve “eş” imajları dışında hareket alanı olmayan Mabel Longhetti’nin çalkantılı iç dünyasına bizleri ortak ediyor. Çevremizde yok saydığımız, önemsemediğimiz ya da sessizce uyum sağladığımız, “normal” diye atfedilen davranış biçimlerinin, hassas bir bedende bıraktığı kalıcı hasarları gösteren film, farklı katmanlardan ilerleyen sert bir aile dramı.

Los Angeles’ta yaşayan, alt-orta sınıftan bir ev kadını olan Mabel’ı ayakta tutan, kocasına bağlılığı ve çocuklarına sevgisidir. Umutsuzca onları hoşnut etmek için çabalar. İstediği tek şey etrafındaki herkesin mutlu olduğundan emin olmaktır. Aile arasında iken sorun olmamasına rağmen çevrede insanlar olduğu zaman Mabel kontrolü kaybetmekte, tuhaf davranmaktadır. Kim olduğundan tam olarak emin olamaz; kişiliği zayıftır, dışarıdan her türlü etkiye karşı savunmasızdır. Bu yüzden kocası bir süre sonra onu akıl hastanesine yatırır.

Normal?

Bireylerin ötekileştirilmesi, günümüzde en önemli sorunlardan birisine dönüşmüş durumda. Toplumsal açıdan baktığımızda çok yol aldığımızı söylemek mümkün olmasa da, artık konuşur olmamızı önemli buluyorum. Konu, ötekileştirme olduğu zaman çok duyduğumuz kalıplar var: “Normal” ve “toplumsal kurallar” bunların en başında geliyor. Burada normali nasıl tanımladığımız sorusu ile karşı karşıya kalıyoruz. Toplumun istediği şekilde yaşayıp, onların çizdiği sınırları ihlal etmezsek normal mi oluyoruz? Mabel’ın normalleştirilme sürecine bakalım: Akıl hastanesine kapatılan Mabel, altı ay sonra evine geri döndüğünde durgunlaşmıştır. Toplum tarafından zararlı görülen aşırılıkları (ki Mabel’ın zararlı biri olduğunu söyleyemeyiz) büyük ölçüde baskılanmıştır. Çocuklarından ve hayatından bir süre koparılan Mabel’a klinikte öğretilmeye çalışılan ise uyum sağlamaktır. Uyum sağlamaz ise topluma eklemlenemeyecektir. Mabel, klinikte kendisine elektroşok uygulandığını anlatır; toplum, normal olmadığını söyleyerek ötekileştirdiği Mabel’i böyle cezalandırmıştır. Oysaki tedavi edilmesi gereken, kadının içine hapis olduğu düzenin kendisidir. John Cassavetes, kadınları ev işlerine ve çocuk bakımına mahkûm eden düzeni eleştirmek yerine, kadını eleştirmenin kolaycılığına kaçan topluma anlatır Etki Altında Bir Kadın’da. Normalleşme kisvesi altında tek tipleşmeyi öneren, aşırılıkları törpülemeye meraklı toplum, histerik bir heyecana sahip, tek derdi iyi biri olmak olan Mabel’ı geri dönüşsüz bir biçimde acımasızca hırpalar.

Mabel’ı düzenin dışına iten olayları incelediğimizde somut trajedilere rastlamayız. Küçük olaylar, önemsiz atfedilen sıradan sorunlar bir süre sonra Mabel’ın kırılganlığını arttırmıştır. Çevreden gelen endişeli bakışlar ise durumu daha da zorlaştırmaktadır. Gündelik hayat o kadar da basit değildir. Normal olabilmek adına çılgınca hareketler yapmaya devam etmekte, bu da gözleri daha çok üstüne çevirmektedir. Mabel, çevresini mutlu etmeye çabaladıkça, eşi dahil herkes hoyratlaşmanın dozunu arttırır. Cassavetes kuşatılmış bir sistemde var olmaya çabalayan bir kadının tüm savunma duvarlarını yerle yeksan eden sistemi deştikçe, altından biçilmiş toplumsal rollerin Mabel’ın düştüğü durumdaki payını ortaya çıkarır. Mabel’ın kontrolü kaybetmesinin sebebi eşi, annesi, iş arkadaşları ve onların eşleridir. Bu tuhaf kalabalık Mabel’ın etrafında dolaşmakta, onu iyileştirmek adına sürekli normal olmasını önermektedir. Kendilerine benzemediklerini gördüklerinde anda ise onu tuhaf olarak yaftalamaktan çekinmemekte, ötekileştirmektedir. Çünkü toplumu oluşturan katmanlar ehlileştirme ustasıdır.

John Cassavetes her zamanki gibi dışarıdan bakıldığında görülmeyen bireysel sorunları merkeze almıştır. Mabel, olayları “Sanırım sadece çok yorgundum” diye özetler. Doğrudur; üzerine çok yüklenildiğinde çöken sistemler gibi Mabel da çökmüştür, ancak çöküşü hızlandıran dinamitleri döşeyenleri de göz ardı etmemek gerekir. Filmin finalinde yaşanan bu kabullenmeden eşi Nick de payını alır. Tüm konukları evden kovduktan sonra gerçek anlamda Mabel’a yardım etmeye başlar. Bu açıdan Cassateves’in finalde masayı birlikte topladıklarını göstermesi önemlidir. Erkek ve kadın, toplumun belirlediği kurallar dışına çıkabilir; aile, biçilen rollerin oynandığı bir oyun alanından fazlasıdır.

Gena Rowlands, önceden kestirilemeyen kontrolsüz mimikler ve jestlerle dolu, yer yer bilinçli yapay bir abartıya kaçan Mabel kompozisyonu ile izleyici tedirgin etmekle kalmamış, beyazperdede benzerine az rastlanan bir performans sağlamıştır. Zaten yönetmenin doğaçlamaya yönelik oyunculuk tarzından geldiği için rol verdiği oyunculara bu açıdan büyük bir alan açtığını söyleyebiliriz. Cassavetes her zaman daha derine bakmakta usta bir yönetmen. Hatta bu konuda ileriye gitmekten imtina da etmiyor. Yüzeysel olmak yerine bireysel trajedilere odaklanıyor. Ancak bu karanlığın içinde dahi karakterlerine şefkat gösterebiliyor. Bu da Cassavetes’in büyüsü olsa gerek.

, , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir