Bütün sanat yapıtları, yapıldıkları dönemin ve içinden çıktıkları toplumun izlerini taşırlar. Doğrudan yönetime ve siyasal konulara ilişkin içerikler taşımasalar bile, her sanat yapıtının bir siyasal yanı vardır. Sinema gibi kitlelere seslenen ve etkili bir anlatım dili olan sanat, politik mesajlarla kitleleri etkilemeyi düşünenlerin ya da insanların ilgilerini politikadan, toplum sorunlarından başka yöne çekerek onları pasif, eleştirisiz, yabancılaşmış kişilere dönüştürmeye amaçlayanların her zaman kullandıkları bir araç olmuştur.
Türk Sineması’nda siyasal film geleneği pek fazla gelişmemiştir, eleştiriler belirli dozda kalmıştır. Yaşananlar birebir anlatılmamıştır. Bunun sebebi uygulanan ağır sansür mekanizması olarak düşünülebilir.
Sinema ve siyaset birbirinden bağımsız iki olgu olarak karşımıza çıksa da sürekli etkileşim içindedirler. Siyaset ile sinema arasındaki ilişki, neredeyse sinemanın tarihi kadar eskidir; çünkü siyaset yaşamın kendisidir. Sinema da yaşamdan beslendiğine göre, kaçınılmaz olarak siyasaldır. Bu düşünceler “her film politiktir” sonucuna ulaştırır. Ancak, tüm filmlerin belli bir “siyasal konumu” olması gerçeğinin dışında, yaygınlığı, etkileme gücü, yığınlara seslenme olanağı ile bir sinema türü vardır; bu tür, konusunu bizzat siyasetten alan, siyasal yanı belirgin biçimde öne çıkan “siyasal sinema”dır. Siyasal sinemanın amacı kamuoyu oluşturmak, kamuoyunun ele aldığı konu üzerinde düşünmeye ve harekete geçmeye teşvik etmektir.
12 Eylül askeri müdahalesinin 1986 yılından itibaren sinemada ele alınmaya başlamasıyla ’12 Eylül filmleri’ olarak adlandırılan, siyasal yanı belirgin filmler yapılmıştır. 1980’lerde ortalama film sayısı 70 iken, 1984-85’lerde 120’lere, 1986’da ise 185’e yükselmiştir. 1987’den itibaren yine azalma başlamış ve on yılın sonunda film sayısı 110’lara düşmüştür. 1980’ler bir yandan Türk Sineması’nın finans kaynaklarının ciddi biçimde değiştiği ve “medya” denilen kitlesel iletişim alanında önemli değişimlerin meydana geldiği yıllardır. 1980’lerde Türk Sineması’nın geldiği durumu anlayabilmek için o yıllarda Türkiye’de yaşanmakta olan olayları da hesaba katmak önem taşır.
12 Eylül 1980 Darbesini Anlatan Türk Filmleri
12 Eylül, Türkiye’nin hiç kuşkusuz en keskin kırılma noktalarından biridir. Bu özelliğiyle bütün sanat türlerine ve sinemaya yansıması kaçınılmazdır; ancak 12 Eylül askeri müdahalesine yönelik ilk filmlerin 1980’in ikinci yarısında (1981 yılında çekilen “Yol” filmiyle) çekilmeye başlandığı göz önüne alınırsa bu yansımasının geciktiği bile düşünülebilir.
Askeri müdahaleye neden olarak gösterilen 12 Eylül öncesi dönemde, askeri yönetim döneminde ve sonrasında yaşanan olayları ve büyük acıları anlatan filmler, dönemin psikolojik ortamını yansıtması açısından önemlidir.
Türkiye’yi 12 Eylül askeri müdahalesine götüren olaylarla, askeri yönetim döneminde ve sonrasında insanların yaşamak zorunda kaldıkları dramların sinemadaki komedi bakış açısıyla ve hangi içerikle sunulduğuna bakacak olursak, 12 Eylül askeri müdahalesi öncesi ve sonrası yaşananları, 80 dönemi ve sonrasını anlatan 2000’li yıllarda çekilen uzun metraj komedi filmleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda 2003 yapımı “Vizontele Tuuba”, 2006 yapımı “Beynelmilel” ve 2012 yapımı “Bu Son Olsun” filmleri ele alınmıştır.
Beynelmilel, Bu Son Olsun ve Vizontele Tuuba
12 Eylül filmlerinin belirgin özelliği şiddet ve terör unsurlarını barındırıyor oluşudur. Çünkü ülke içerisinde yaşanan şiddet ve terör eylemleri darbenin çıkış nedeni olarak görülmektedir. Bu durum filmleri de etkileyerek konuya dâhil olmuştur. İnceleme konusunu oluşturan filmler komedi kategorilerinde değerlendirilmelerine rağmen bu filmlerde de aynı tutum görülmektedir. Kimi zaman izleyiciye belirgin olarak verilen unsurlar kimi zaman da göstergebilimsel olarak sunulmuştur.
Beynelmilel ve Bu Son Olsun filmlerinde örgütlerin isimleri verilirken, şiddet ise sonlarında sunulan ölümler ile geçiştirilmiştir. Vizontele Tuba filminde ise, mizah daha ağır kullanılarak konu derinlemesine verilmemektedir. Ayrıca, güvenlik tarafından uygulanan şiddet diyaloglarla dile getirilerek dayak anları gösterilmemiştir. İzleyici, bireylerin diyalogları aracılığıyla olaylara vakıf olmaktadır.
Dönemin “sakıncalı” olarak görülen yayınları da filmlere konu olmuştur. Beynelmilel filminde, konunun genel bağlantısını da oluşturan Internationale (baharı karşılama!) ve kitapların kapağını değiştirme gibi durumlar verilirken, Vizontele Tuuba filminde kütüphane üzerinden bir anlatım tercih edilmiştir.
Ayrıca, ana konusu televizyonun köye gelişi olan Vizontele Tuba filminde o dönemde televizyon aracılığıyla verilen haberler sayesinde dönem içerisinde olan terör olaylarına da vakıf olunmaktadır.
Ele alınan filmlerde aile ve çevrenin döneme bakışı ve algılayışındaki farklılıklar mizahi bir dille verilmiştir. Bu durum dönemin ciddiyeti açısından düşünülürse kara mizah olarak kabul görebilmektedir.
Filmlerde hep daha iyi bir dünya, daha iyi bir yaşam algısı oluşturulmaya çalışılırken anlatımlar kimi zaman tek taraflı verilmiştir. Vizontele Tuuba filminde, gençlerin kavramsal kargaşaları üzerine de hicivde bulunulurken, insanlar arasındaki kutuplaşmanın nedensizliği ve sadece üstünlük yarışı olduğu vurgusunda bulunulmuştur. Ayrıca, filmlere genel anlamda bakıldığında genelde yoksul insanlar üzerinden anlatım gerçekleşmiştir.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.