The Martian (2015): Hollywood Bir Kez Daha Damon’ı Kurtarmak İçin Seferber

The Martian (2015): Hollywood Bir Kez Daha Damon’ı Kurtarmak İçin Seferber

Yazar Puanı3.5
  • The Martian’ın anlatımında pek çok klişeye rastlamak mümkün olsa da, hikâye kurgusunda yaratılan başarı göz doldurmaya yetiyor. Filmin bazı anlarında dini sorgulamalara kapı aralanacakken, bilimsel verilerin ağırlıklı kullanılması bu sorgulamalardan kendini soyutluyor. Bilimsel gerçekliğe dayanan incelikli bir senaryoya sahip olması, The Martian’ı genel uzay filmlerinden farklılaştırıyor ve bu durum, hikâyenin inandırıcılık özelliğini de arttırıyor.
Share Button

Tarihler 1998’i gösterdiğinde Saving Private Ryan / Er Ryan’ı Kurtarmak ile tanık olduğumuz kurtarma operasyonu hikâyesini hepimiz çok sevmiştik. 2015’te ise The Martian / Marslı ile Hollywood, klasik kurtarma hikâyelerinden birinin merkezine yeniden Matt Damon‘ı yerleştirdi. Saving Private Ryan’dan farklı olarak bu sefer dünya bırakılıp uzaya el atıldı ve bu hikâyede hiç kimse ölmedi.

Hollywood, klasik anlatı yapısı örneklerine yenilerini eklerken, bu işi aynı oyuncular üzerinden götürme niyetinde anlaşılan. Zira bir ömür Matt Damon’ın tutsak kaldığı bir yerlerden kurtarılması hikâyeleriyle geçip gidiyor. Süreç ilerledikçe durumun mizahi yönü artsa da, klasik anlatıdan kopmayan klişe mantalite aynen devam ediyor.

Ridley Scott, oyuncu seçiminde bu ayrıntılardan mı faydalanmıştır, zaten daha önceden kurtarılmaya alışkın, bu rolün de üstesinden gelir mi demiştir bilinmez; ancak hem daha önce de destansı bir şekilde kurtarılmış hem de uzay filmi çekmiş biri olarak Matt Damon tecrübeli bir isim denebilir.

The Martian ile Scott, alışılmadık bir hayatta kalma mücadelesini mizahi bir dille aktarmayı tercih etmiş. Uzayda dımdızlak kalmış birinin, hadi kurtarmaya gidelim deninceye kadar dört sene beklemesi gerekirken, böylesi vahim bir durum karşısında gösterilen soğukkanlılık ve kullanılan mizahi dil, bize farklı bakış açıları sunuyor. Örneğin Mark’ın aklını kaçırmamak ve ileride insanlar için aydınlatıcı bir bilgi olabileceğini düşündüğü için kendi görüntülerinden oluşturduğu günlükleri akılcı bir yöntem.

Mark için ölüm kaçınılmaz belki ama mücadele de hiç bitmeyecek bir unsur. Yenildin mi bir daha dene, yine yenil; ama bu seferki daha afili olsun. Elbette Mark afili bir yenilgi derdinde olmasa da en azından mücadeleden vazgeçmeyen biridir. Mücadelesinde bilimi ön plana çıkararak aslında öğretilerin faydasına değinmiş oluyor. Issız bir adada tek başına kalmaktan daha feci bir durum onunki; nefes bile alamadan tek başına kalabilmek. ‘Bana balık verme, balık tutmayı öğret’ mantığıyla ilerleyen Mark, bilimsel bilgilerini kullanarak patates bostanı elde ediyor. Interstellar / Yıldızlararası örneğinde olduğu gibi son dönem uzay filmlerinin kuantum fiziğine eğilimi karşısında The Martian’ın fen bilimleri ve botanik bilimine eğilimi göz ardı edilemez. The Martian kitabının yazarı Andy Weir, hobi olarak başladığı blog yazılarıyla hikâyeyi kurgulama sırasında bilimsel çalışmaları yakından takip edip sürekli soruşturmuş. Bu durum hikâyenin bir mantık çerçevesinde ilerlemesine ve bağlantılardaki bütünlüğün sağlanmasına vesile olmuş.

The Martian’ın anlatımında pek çok klişeye rastlamak mümkün olsa da, hikâye kurgusunda yaratılan başarı göz doldurmaya yetiyor. Filmin bazı anlarında dini sorgulamalara kapı aralanacakken, bilimsel verilerin ağırlıklı kullanılması bu sorgulamalardan kendini soyutluyor. Bilimsel gerçekliğe dayanan incelikli bir senaryoya sahip olması, The Martian’ı genel uzay filmlerinden farklılaştırıyor ve bu durum, hikâyenin inandırıcılık özelliğini de arttırıyor.

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir