The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007): Hainlerin Kol Gezdiği Vahşi Batı’dan Korkak Ford’un Tuzağı

The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2007): Hainlerin Kol Gezdiği Vahşi Batı’dan Korkak Ford’un Tuzağı

Share Button

“Do you want to be like me or do you want to be me”

Amerikan kökenli western filmleri genel itibariyle kovboyların yaşamlarından yola çıkılarak hayat bulmuştur. Filmlerde Kızılderililer, solukbenizliler, şerifler, haydutlar, nişancılar başkarakterler olarak resmedilir. Demokrasi yayılması adına Kızılderililerin nasıl öldürüldüklerini meşrulaştırmak için sinema formatına bürünmüş bir araçtır bir bakıma western.

Western aslında taşra hikâyeleridir. Zenginliklerin şaşalı gösterilerine tanık olmadan geçtiğimiz hikâyeler olarak verilir izleyiciye. Paralar genelde katillerin “ölü ya da diri” yakalanmaları adına sunulan bir nimet gibi görülür. Kimi zaman katiller “kahraman” bile olur halkın gözünde. Nitekim “Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikasti”de bunlardan biridir.

Filmi genel hatlarıyla değil de teknik anlamda incelediğimizde öncelikle başlı başına bir görüntü yönetmeni şaheseri olduğunu söylemek güç değil. Roger Deakins, film boyunca olağanüstü sahnelere imzasını atmış. Özellikle tren suikasti sahnesinde üstün başarı sergilediği ve belki de tüm zamanların en iyi görüntülerinden birine imzasını attığını söyleyebiliriz. Işık kullanımında doğal ışığın önemini bir kez daha keşfediyoruz adeta.

Filmi western ruhu olarak değerlendirecek olursak dönemi yansıtan özelliklere sıklıkla rastlandığı söylenebilir ama tam anlamıyla bir western filmi olduğu söylenemez. Öncelikle western filmlerinden alışkın olduğumuz hareketli sahnelere bu filmde rastlayamayız. Film ağır işleyen bir havayla ve genel anlamda Jesse James’in de ruh haliyle alakalı olarak psikolojik unsurlara yer verilerek ilerliyor. Bu durum western olgusu üzerindeki yanılgılarımıza sebebiyet vermekte.

Film her ne kadar Jesse James’i ve onun son zamanlarını anlatsa da aslında Robert Ford hikâyesidir. Çünkü Ford, içindeki Jesse James çıkmazıyla hesaplaşır. Bir suçluyu öldürüp rezil ilan edilir. Varoluş çabasını kendi elleriyle yok eden bir adam anlatılır. Bu sebeple oyunculuk serüvenlerinde Brad Pitt ve henüz baharındaki Casey Affleck olağanüstü performanslar sergilemiştir. Özellikle Affleck, tabir-i caizse karakterinin hakkını vererek olması gereken korkak, sünepe adam Ford’a nefes vermiş.

Klasik westernlerden farklı bir yapıya sahip olan filmde düşüncelerin işlenişi filmin psikolojik alt yapısını da izleyicilere sunmaktadır. Bunun yanı sıra görsellik olarak izleyicinin western kültüründen uzaklaştırılmaması adına atmosfer hali hazırda sarı sıcak formlarda sunulmuş. Kurgusal anlamda geçişler, atmosfer ile bağlantılı ve konuda atlama yaratılmadan verilmiştir.

Filmde Ford’un James’e olan tutkusu işlenmiş ve sonunun ölümle biteceği tüyosu filmin isminden itibaren izleyiciye verilmiş. Buna rağmen film, seyirciyi sıkmadan, kasmadan kendi rayında ilerleyen bir tren olarak naif örgülerle sunulur.  Bunun yanı sıra Ford’un James’e tutkusu bir hayranlık ve bir kıskançlık ikilemi örültüsündedir. Farklı ve uç noktalardaki duygular Affleck ile başarılı olarak Ford’un karakterinde kullanılmış.

Film, klasik westernlerden farklı olarak iyi-kötü kavramlarının net ortaya konulmadığı bir filmdir. Westernlerde, karakter kalıpları belli çizgilerle çevrelenmiştir fakat Jesse James’te karakterlerin iç dünyalarına inilmesiyle birlikte kesin çizgiler yerini “her kötünün içinde iyi; her iyinin içinde kötü vardır” mottosuna bırakıyor. Bu durum, Ford’un James’i arkadan vurmasıyla birlikte daha da açığa çıkmakta. Çünkü, James başta kötü bir karakter olarak bilinmesine rağmen orada yaşayan halk ve yaşananların yansıtılma biçimiyle izleyiciler tarafından “lanet” bir durum olarak değerlendirilir. Bu sebepledir ki işlenen suikastın ardından Ford toplumda gerekli ilgiyi görmez.

twitter.com/demetozturk

, , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir