Spirited Away (2001): Çocuk Bedenler, Olgun Ruhlar

Spirited Away (2001): Çocuk Bedenler, Olgun Ruhlar

Share Button

Her varlığın maddi şeklinden ziyade soyut kavramları da barındırdığı, en ilkel dönemlerde dahi somut bir şekilde karşımıza çıkar. İlkel dönem inançlarında varlığın bedeninden ayrı ruhu bulunduğu görüşüne sıkça rastlamamıza rağmen, ruhun maddeden ayrı bir töz olduğu görüşünü felsefi metinler içerisinde ilk savunan kişi Platon’dur. Platon’un bilginin doğası ve kaynağı ile ilgili yaklaşımına göre öğrenmek; dünyaya gelmeden önce sahip olduğumuz bilgileri yeniden hatırlamaktan ibarettir. Bu hatırlama yani uyanışı ise anamnesis ile kavramlaştırır. İnsanın kendinde olanın bilincine akıl, muhakeme ve deneyim yolu ile varabileceğini izah eden bu kavram, ruhsal bir uyanış ve belirsiz olanın anımsanışıdır. Platon bunu, ruhun ezeli oluşuyla ve önceden öğrendiği bilgileri unutsa da sahip olacağı yeni bedenlerle buluşunca hatırlaması ile açıklar. Geleneksel bir çatı altında evrensel doğruları bağdaştıran Hayao Miyazaki’nin, yetişkinlerin dünyasına adım atan küçük bir kız çocuğunun olgunlaşma sürecini anlattığı Ruhların Kaçışı filmi; beden ve ruh ilişkisine düalist bir şekilde yaklaşır ve ruhun bedensel yolculuğunu Platon’cu bir eksende ele alarak çocuk bedeninden yetişkin bedenine geçişi (olgunlaşma aşamasını), aynı paralellikte işler. Miyazaki’nin gözünde büyümek bedensel gelişmişliğin yanında ruhsal olgunlaşmayı da kapsar; aslında bu ikisi birbirini sürekli olarak besler. Zira beden olmasa ruh olgunlaşmak için nereye yönelebilir?

Miyazaki’nin sinemasında ağırlıklı olarak hissedilen yetişkin-eğitim-çocuk şeklinde özetlenebilecek, çocuğun gördüğünü özümseyen algısının tersten işlendiğini söyleyebiliriz. Ona göre aslolan çocuktur; çünkü çocuk, saflığın, masumiyetin ve yalınlığın sembolüdür. Eğitimin yetişkinlerden çocuklara doğru işleyen yapısına olan eleştirisini tüm filmlerinde ahlaki erdemleri çocuk karakterlerin kişiliklerindeki dışavurumunda görürüz. Bu yaklaşımını öznele indirgeyip filmimiz çerçevesinde değerlendirecek olursak, filmin başlarında ana karakterimiz Chihiro’nun yetişkinliğe doğru yol alacağı tünele girmek istememesi fakat ebeveynlerini takip etme zorunluluğundan tünele yönelmesiyle yorumlayabiliriz. Şöyle ki; tünel üzerinde bir saat kulesi olan yapının içerisinden geçmektedir, burada saat zamanı sembolize eder ve olgunlaşmanın zamanla gerçekleşeceğini imler. Yol göstericinin yetişkinler olması ve tüneli geçene kadar çocuğun yetişkinleri takip etmesi fakat yetişkinlerin fiili olarak yönlendirmeye başladıkları anda çocuğun onlardan farklı bir tercihte bulunması eleştirisinin ilk adımları. Filmin sonraki aşamalarında ise yönlendirmenin bir çocuk tarafından yapıldığını ve bu yönlendirişin deneyimlemeye doğru olduğunu görürüz. Filmin bu noktadan sonrası Chihiro’nun bilgiyi kavraması için ruhlar dünyasına girmesi ve dünyaya gelmeden öncede var olan bilgiyi asıl yerinde öğrenerek kendinde olanın bilincine deneyimleme süreci ile ulaşmasıdır. Hatırlamanın yani uyanışın başladığı, ruhun bilginin tam ve mükemmel olan hakikatine aşina olacağı bu dünyayı Platon’un idealar âlemine benzetmek pek de yanlış olmaz sanırım.

Yetişkinliğin gerektirdiği sorumluluk, iş dünyası gibi birçok yükümlülük Chihiro’nun omuzlarındadır artık. Chihiro ruhsal olarak olgunlaşmıştır fakat bedensel olarak hala bir çocuktur. Miyazaki’nin hikâyeyi bu şekilde kompoze etmesinin sebebi, bedensel büyümeden ziyade ruhsal olgunlaşmanın önemine dikkat çekmektir. Filmlerindeki çocuk iminin temsiliyetini devam ettirerek çocuk masumiyeti ile ruhsal erişkinliği bir paydada buluşturma çabası olarak da izah edebiliriz bu durumu. Diğer çalışma arkadaşlarından (ki bunlar yetişkinlerdir) farklı olarak ihtiyacından fazlasına minnet etmemesi, iş dünyasının hırs, para için ahlaksal tüm erdemlerin yok sayılması ve en açık şekilde aç gözlülüğüne karşı tavır alıştır. Miyazaki, ruhsal olgunlaşmanın bedensel büyümeden daha önemli olduğunu Yubaba ve Zeniba gibi iki zıt karaktere sahip ikiz kardeşlerle de gösterir. Erişkinliğin bedensel olarak en üst sınırı yaşlılık diliminde olan bu iki karakterden biri kötüyü temsil ederken diğeri iyiyi temsil eder. Maddi erişkinlik tek başına çürümüş bedendir ve kötülükle birleştiğinde göze çarpan sadece çürümüş bedenin çirkinliğidir.

Çocukluktan erişkinliğe geçişin aynı zamanda yeniden bir kimliksel edinim olması ve filmde kimliğin isim ile özdeşleştirilmesinden hareketle, kimliksel bozunmanın yaşanmaması için çocukluğun (saf olanın) hatırlanması gereklidir. Bu hatırlayış yukarıda da bahsettiğim anamnesisin bizatihi eşleniğidir. Kendinde var olanın bilincine varış. Bir bakıma nerden geldiğini unutmamak. Yubaba’nın hizmetinde çalışacakların kendine yabancılaşması için isimlerini almasının sebebi budur; saflıklarını çalmak.

Beden-ruh ayrımını ve yetişkinlerin çocukları eğitmesinin sorunlarını yan karakterlerden Yubaba’nın büyük bedene sahip küçük bebeğinde ve “yüzsüz” karakterinde de görebiliriz. Yubaba’nın eğitimi altındaki bebek ile kendi deneyimlerini yaşadığı yolculuğa çıkan bebek arasındaki fark ve “yüzsüz” karakterinin yetişkinlerin hareketlerini özümseyen, yetişkin kimliğine bürünmüş hali ile Chihiro’nun (bir çocuğun) yol göstericiliğinde sahiplendiği kimlik arasındaki fark ana anlatıyı besleyen/temellendiren yan anlatılardır.

Son tahlilde Ruhların Kaçışı, “büyürken de çocukken olduğumuz gibi kalabilir miyiz?” sorusunun cevabını beden-ruh düalizminden hareketle ruhsal olgunluğa kavuşmuş çocuk bedenine sahip Chihiro karakteri ile veriyor ve bilgiye Platon epistemolojisi ile yaklaşıyor.

Not: Yazıda kullanılan minimal afiş Cineritüel için Ahmet Can tarafından tasarlanmıştır. İzinsiz kullanılamaz.

Bu yazı ilk olarak 23.03.2014 tarihinde Evrensel Gazetesi Pazar Eki’nde yayınlanmıştır.

twitter.com/teksinbegec

, , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir