Üç Maymun (2008): Aileden Topluma

Üç Maymun (2008): Aileden Topluma

Share Button

Toplumu oluşturan katmanların içine sinmiş hipokrasiden bahsederken bile aileye dil uzatılmaması ilginçtir. Oysaki dekadans ailede başlar sonra topluma yayılır. Ancak kapalı toplumlarda çekirdek aile -tüm bu çürümenin merkezinde yer almasına rağmen- olanları görmezden gelme/yok sayma eğilimindedir. Gerçekle yüzleşmeyi öğrenememiş bireyin ilerleyen dönemlerde sorun çözme mekanizması yine ikiyüzlülük olacaktır ki bu eril iktidarın en büyük kozudur. Ahlaki yoksunluk ve kendi çıkarını önemsemek bireyi iktidara bağımlı kılar hatta bir noktada onun maşası haline çevirir. Aile azıcık güce tamah ettikçe iktidar aileyi kontrol altına alıp kendi zeminini kuvvetlendirir, otoriterleşir. Tamahkâr ile sahtekâr iyi anlaşır.

Nuri Bilge Ceylan Üç Maymun’da gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalmaya çalışan bir aileyi mercek altına alır. Dışarıdan bakıldığında kendi halinde görünen ailenin adım adım yozlaşmasını, yaşanan iktidar değişimlerini ve açığa çıkan sırların nasıl halının altına süpürüldüğünü gördükçe ailenin kusursuz görünen bağlarının pamuk ipliğine bağlı olduğu ortaya çıkacaktır. Muhalefet partisi milletvekili adayı olan Servet seçim arifesinde bir kaza yapar ve para karşılığında suçu şoförü Eyüp üstlenir. Eyüp hapiste iken karısı Hacer ile ilişki kurar. Ailenin genç oğlu İsmail tüm olanlara şahit olur ancak çıkarı için görmezden gelir.

Ezilenlerin Pedagojisi

Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi’nde (*) ezen-ezilen ilişkisini tanımlarken ezilenin düzene karşı tepkisinin muğlâklığından bahseder. Ezilenin tepkisinin doğrudan düzenin kendisine olmadığını söyler. Üç Maymun Freire’nin teorisinin aile üzerinde yansımasıdır. Eyüp’ün hapiste iken İsmail’e söylediğini “bizim başka kimimiz var” sözü aslında filmi özetler. Aileyi kutsamaktan çok çıkışsızlık ve çaresizliğin altı çizilmektedir. Taşrayı şehre taşıyan göç olgusundan hareketle aileyi bir arada tutan kavramlar değişmiştir. Ataerkil aile yapısında olduğu gibi erkek iktidarı elde tutmakta zorlanır. Para kutsalın önüne çoktan geçmiştir. Bu noktada filmin güç ile kurduğu ilişki de önemlidir. Ceylan aile özelinde ezileni tanımlarken statükonun devamından yana tavır alır. Ezilen ancak kendini garanti altına aldığı zaman bir özgürleşme alanı açmış olur. Bu da onu ezen konumuna geçirecektir. Filmin sonunda Eyüp’ün kendisinden daha aşağı konumdakine sözde aile bekasını korumak adına para teklif etmesi bu açıdan önem arz eder.

Ceylan’ın bir iktidar döngüsü şeklinde ele aldığı ezen-ezilen ilişkisi otoritenin de en çok kullandığı yöntemdir. İktidar aileyi kutsallaştırıp daha sonra ona çıkışsızlık hissi aşılar. Bu bağlamda oluşan kısır döngü sayesinde kişiler değişse bile düzen değişmez. Burada ailenin özdeşleştiği kişiliğin doğru tanımlanması gerekmektedir. Üç Maymun’daki çekirdek aile kültürel bir baskı içinde kendini küçük ve değersiz görme duygusuna sahiptir. Eyüp’ün suçu üstlenmesi karşılığında elde edeceği para onlara tek çıkar yol olarak görünmektedir. Oysaki ilk reddetmeleri gereken bu tavırdır. Kendilerine uyguladıkları bu oto-sansürün getirdiği doluluk ailenin içine şiddet olarak yansır, nefreti körükler.

Para, siyaset ve erillik filmin belirleyici iktidar kavramlarının başında gelir. Film içindeki bireylerin arasındaki tüm ilişkileri başlatan ve bitiren kuvvet ilişkileri ahlaki yozlaşmadan geçer. Bireyselleşmenin olmadığı kapalı toplumlarda aile kişileri öğüten, ehlileştiren yıkıcı bir güce dönüşmüş durumdadır. Yoğun bir grafik anlatım içerisinde Ceylan’ın odaklandığı yüzlerde bu kaybedilmiş hissi oldukça hâkimdir. Hacer’in yaşadığı yasak ilişki ve bitimindeki arzunun kaybı filmin kilit noktalarından biridir. Ceylan’ın filmde Hacer’i konumlandırırken cinsiyetçi bir noktada durduğunu söyleyebiliriz ancak yine de filmin en cesur karakteridir. Toplumun; özgürleşmeye başladığı, kendini ifade ettiği anda kadının üzerine vurduğu darbenin vurgulanması özellikle finalde çizilen aile tablosunda başladığı yere, hayata ket vurmuş kadına geri dönmesi önemlidir. İktidar döngüsünde kadın hep ezilen ya da kullanılan olmaya devam eder, erkekler ise statükoyu korumak adına bireyselleşme çabasında bile bulunmazlar. Filmde ailenin ölen çocuğunun hayaletinin Hacer’e görünmemesi de bu yüzdendir. Hacer yüzleşmekten kaçmamıştır ancak ailenin erkekleri ne zaman yalana/yok saymaya tamah etse çocuğun hayaleti görünür. İsmail gördüğümü görmezden geldiğinde, Eyüp ise bildiğini yok saydığında çocuğun hayaletini görmesi hikâyeyi doğru açıdan okumak için önemlidir. Ceylan erkeğin gözünden kadını izleyiciye gösterir.

Ceylan’ın anlattığı hikâye özelde bir üçüncü sayfa hikâyesinden farksızdır. Ancak aileye bakış açısı arabesk söylemin oldukça dışında kalır. Ceylan öykünün içindeki kilit olayları izleyiciye göstermez. Olayların öncesi ya da sonrasını izleriz. Öyküdeki aşamaları es geçmesi, kesmeler ile sürekli yaratılmak istenen boşluk hissi izleyiciye karakter ile özdeşleşmesine imkân vermez. Hatta yabancılaştırma için söz ve görüntü eşiğini bozar, renk paleti ile oynar. Haneke’nin burjuvaya getirdiği mesafeli, gerçekçi ancak oldukça kibirli bakışın aynısını Ceylan altsınıfa getirir. Aile, ahlak ve dürüstlük gibi seyircinin önemsediği her olguyu yerle bir eder. Bizleri insanın içindeki kötülük ile baş başa bırakır. İnsanın çıkarları söz konusu olduğunda ahlaki tabuların bile yok sayıldığı, yalanın herkesin eline bulaştığı, masumiyetin olmadığı bir aileyi merkeze alan Ceylan, aileden toplumun genel panoramasına ulaşır.

(*) Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, Ayrıntı Yayınları

#cineritüeltop150

twitter.com/gok_gkhn

, , , , , , , , , , , , ,

2 comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir