36. İstanbul Film Festivali ‘İyi Bir Komşu’ Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor

36. İstanbul Film Festivali ‘İyi Bir Komşu’ Temalı 15. İstanbul Bienali’ne Yer Veriyor

Share Button
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 5-15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek 36. İstanbul Film Festivali’nde bu yıl 15. İstanbul Bienali’ne özel olarak yapılan bir seçki yer alıyor.

16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek 15. İstanbul Bienali’nin küratörleri Elmgreen & Dragset tarafından bir araya getirilen ve bölüme de adını veren “iyi bir komşu” temalı 10 uzun ve beş kısa metrajlı film, farklı kimliklerin hayatlarını çeşitli şekillerde sürdürmelerine ve değerlendirmelerine odaklanıyor. Ayrıca, insanların bir ev, küçük bir topluluk, bir mahalle veya bir köyün içinde birbirleriyle etkileşim kurma hallerini de inceliyor. “iyi bir komşu” bölümünde aynı zamanda “tavsiye edilen filmler” başlığıyla bir grup filmin isimlerine de yer verilecek. Filmlerin tümünde, ana karakterler ile onların evleri ve mahalleleri arasındaki türlü dinamikler sorgulanıyor.

“İyi Bir Komşu” bölümünde yer alan filmler:

40 Günlük Sessizlik / Chilla / 40 Days of Silence / Saodat Ismailova

Saodat Ismailova’nın Chilla: 40 Günlük Sessizlik filmi geleneksel, dini kurallara sıkı sıkıya bağlı bir toplumda kadınların içine düştüğü zor duruma odaklanıyor. Hikâyenin odağındaki genç kadın Bibicha, bir gün sessizlik yemini ediyor ve herkesten uzaklaşmak için büyükannesinin evinde inzivaya çekiliyor. Bütün oyuncuların kadın olduğu film, özlem, bağlanma, dayanışma ve tecrit gibi çok güçlü duyguları çoğu zaman sözsüz bir anlatıyla geçiriyor. Özbekistan’ın uzaktaki dağ sıralarının oluşturduğu olağanüstü manzaranın uzun çekimleri, bu anlatıyı daha da güçlendiriyor.

Taang / De’ang / Ta’ang / Wang Bing

Taang’da yönetmen Wang Bing, Myanmar’da uzun süreden beri devam eden iç savaşın etkilerinden kaçarak, gruplar halinde Çin sınırından geçmeye çalışan Ta’ang halkının peşinden gider. Bu yolculukta, kimi zaman kaderin yan yana getirdiği bu insanların bu yeni göçebe yaşamla hep birlikte nasıl başa çıkmaya çalıştıkları anlatılıyor. Bazen anlatılan hikâyeler bazen de kendilerini fiziksel olarak ifade etme biçimleri, bu insanların bireysel hikâyelerini ve kişiliklerini de yakalamamıza izin veriyor.

Toponimi / Toponimia / Toponymy / Jonathan Perel

Jonathan Perel’in Toponimia’sında çok az insan görülüyor. Kamera daha çok bomboş kalmış sokaklarda, yıkık binalar üzerinde geziniyor. Arjantin’in Tucuman eyaletindeki yerli nüfusları kontrol altında tutabilmek için 1970’lerde inşa edilen dört kasabayı kapsayan yeni bir iskân projesidir bu ıssızlığın sebebi. Kasaba sakinlerinin dış sesten anlattığı hikâyelerine, bir de bu mimarinin hiç konuşmadan dile getirebildikleri ekleniyor.

Komşu Sesler / O Som ao Redor / Neighboring Sounds / Kleber Mendonça Filho

Kleber Mendonca Filho’nun Komşu Sesler filminde, başlığından da anlaşılabileceği gibi, sesler anlatıda önemli bir rol oynuyor. Filmde, yeni bir güvenlik şirketinin gelişiyle birlikte, bir sitede yaşayan farklı sınıftan insanların değişen yaşamı, kısmen ses değişimleriyle, komşularının nasıl farkına vardıkları anlatılıyor.

Peki Şimdi? Hatırlat Bana / E Agora? Lembra-me / What now? Remind me / Joaquim Pinto

Peki Şimdi? Hatırlat Bana’da Portekizli yönetmen Joaquim Pinto, erkek arkadaşıyla birlikte bir köyde yaşarken gördüğü deneysel HIV tedavisinin görsel bir güncesini tutuyor. Belgeselde, bir yandan ikilinin bu küçük geleneksel topluluk içinde sürüp giden gündelik yaşamına tanık olurken, bir yandan da yaşı ilerlemekte olan yönetmenin arkasında bıraktığı hazcı, kozmopolit ve profesyonel yaşamın izleriyle karşılaşıyoruz.

Beyaz Bant / Das Weisse Band / The White Ribbon / Michael Haneke

Michael Haneke’nin huzursuz edici filmi Beyaz Bant Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, küçük bir Alman köyünde farklı kuşaklardan karakterler etrafında geçiyor. Filme tekinsiz havasını veren, yaşanan dramatik olaylardan da ziyade, güvenliklerini sürekli tehdit altında hisseden, yoksullukla ve milliyetçi duygularla yüzleşen köy sakinlerinin arasında konuşulmadan kalanlar oluyor.

Vanda’nın Odasında / No Quarto da Vanda / In Vanda’s Room / Pedro Costa

Vanda’nın Odasında’da yönetmen Pedro Costa, Lizbon’da yakında yıkılacak olan bir kenar mahallede yaşamını sürdüren Vanda’ya yaklaştırıyor izleyiciyi. Filmde kendini oynayan Vanda, aralarında Cape Verde’den gelen göçmenlerin de olduğu, mahallesindeki pek çok insan gibi, zor yaşam koşullarına katlanabilmek için uyuşturucu kullanıyor. Costa ele aldığı meseleye büyük bir saygıyla yaklaşıyor. Ataletin, onca yoksulluğun ortasında bile, yaşama isteği, anlatılmamış hikâyelerin, insanın değerinin ve onurunun zenginliği kendini belli ediyor.

Elma / Sib / The Apple / Samira Makhmalbaf

Samira Makhmalbaf, Elma’da işsiz babaları, görme engelli anneleriyle birlikte, evde hapis yaşayan iki kız kardeşin hikâyesini anlatırken belgesel ve kurmacayı iç içe geçiriyor. Bir gün komşuların durumu bildirmesi üzerine, işe bir sosyal hizmet uzmanı karışıyor. Böylece kızlar ilk defa özgürlüklerine kavuşuyor. Yönetmenin de bizzat dile getirdiği gibi, sokaktaki yaşam ve genel olarak dünya arasında bir alegoridir bu film: Hikâyenin geçtiği İran’da erkekler sokağa çıkıp oynayabilir, ama kızlar değil.

Youkali / Oswaldo Díaz Medina

Oswaldo Diaz Medina’nın ilk uzun metrajlı filmi Youkali‘nin kadrosunun büyük oranda profesyonel olmayan oyunculardan oluşması, başkarakterlere yakınlığın filme kattığı o belgesel havasını daha da güçlendirmeye yarıyor. Sri Lankalı genç müzisyen Kenny çalışmak için Berlin’e yerleşiyor ve yaşlı kadın Rola’nın evinde bir oda kiralıyor. Dış etkenlerin bir araya getirdiği bu iki insanın aralarındaki kültür ve kuşak farklılıklarının nasıl da kapanabildiği anlatılıyor. .

Dogville / Lars Von Trier

Lars Von Trier’in sarsıcı filmi Dogville de bu bölümde yer alıyor. Büyük Bunalım esnasında, bu kurgusal Amerikan kasabasına sığınan güzeller güzeli Grace kasaba sakinlerinin aklını başından alıyor. Ama çok geçmeden her şey tersine dönüyor ve genç kadın günah keçisi haline getiriliyor. Film, anlattığı çarpık ahlaki hikâye kadar çekildiği olağandışı mekân ve bu mekânı kullanma tarzı nedeniyle de çok etkileyici. Sokaklar ve evler, siyah bir sahne üzerine tebeşirle çizilmiş çizgilerden ibaret; kapıyı açmak ya da kapamak gibi jestler bir kapı olmadan yalnızca aktörlerin hareketleriyle canlandırılıyor.

, , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir